Türkiye’nin en iyi bilinen yörelerinden topladığı meyveleri ve dünyaca ünlü meyve suyu uzmanlığı ile kısa sürede meyve suyu pazarında güçlü bir yer edinen Tropicana, nostaljik pastane tatlarından esinlenerek yarattığı Tropicana Pastane Lezzetleri serisi ile kültürel değerlerimize sahip çıkıyor…
Dünyanın en çok satan 1 numaralı meyve suyu markası Tropicana’nın yeni lezzetleri; pastanelerin unutulmaz tatları, ferahlatıcı Limonata, İnce Parçacıklı Portakal ve Vişneli içecekleri raflarda yerini aldı. Ev davetlerinin vazgeçilmez tatları pastane ürünleri, kek, börek ve hamur işleri ile çok uyumlu olan Tropicana Pastane serisi içeceklerinin lezzetli ikramlarla birlikte tadıldığı gurme turunda içeceklerin ferahlatıcı etkisi dikkat çekti.
Tropicana Marka Müdürü Yaprak Ağaca; “Tropicana Türkiye pazarına 3 yıl önce girdi. Türk tüketicisinin en çok tükettiği aromaları ambalajlı meyve suyu olarak sunuldu. Türkiye’nin tercih edilen yerel meyvelerini, isimleriyle özdeşleşmiş, en bilinen yörelerinden toplandı ve tüketiciyle buluştu. Tropicana Pastane serisi ile yerel meyvelerin ardından yerel değerlerimizi de koruduğumuzu ispat ediyoruz. Türkiye’nin yıllar öncesine dayanan pastane kültürünü o lezzetlerin Tropicana uzmanlığı ile harmanlanmış yeni versiyonları ile kutluyoruz. Pastane lezzetlerimizin yanına en çok yakışan ve yaz günlerinde ferahlamak için ilk akla gelen unutulmaz pastane içeceklerimizi tüketicilere sunuyoruz.” diye konuştu.
Tropicana Pastane Lezzetleri serisi üç yıllık bir araştırma geliştirme çalışmalarının ardından ortaya çıkmış bir ürün serisi. Limonata, parçacıklı Portakal ve Vişne içeceklerinden oluşan seri için Türkiye’nin en ünlü pastaneleri taranarak geniş bir araştırma dönemi kaydedildi. Türk pastane meşrubatları kültürünün devamı niteliği taşıyan Tropicana Pastane Lezzetleri serisi özellikle içecek dışı diğer pastane lezzetlerinin yanında ki uyumu ile dikkat çekiyor.
Ünlü tarihçi ve seyahat yazarı Saffet Emre Tonguç, İstanbul’un eski pastanelerini ve pastane kültürünü anlattığı gezimizde nostaljik anlar yaşattı. Saffet Emre Tonguç 1800’lerde Beyoğlu Pera bölgesinde başlayan pastane kavramının Türk gastronomi tarihindeki önemini anlattığı turunda İstanbul pastanelerinin tarihten bu yana sahip oldukları ‘ilk’ lere yer verdi. Avrupa yakasında Gezi Pastanesi ile başlayan nostaljik pastane gezimiz, Karaköy Murat Muhallebicisi, Cihangir’deki Savoy Pastanesi’nden sonra Anadolu yakasındaki Cemilzade Şekerlemecisi ve Görgülü Pastaneleri ile son buldu.
Her gittiğimiz mekan son derece titizlikle hazırlanmıştı. Tattığımız lezzetler ve yanına eşlik eden Tropicana ürünleri damağımda, lezzetleri tadarken çalan canlı müzik kulaklarımda, Saffet Bey’in, Tropicana yetkililerinin , Medya Evi ve B’Event firmalarının misafirperverliği gönlümde derin bir iz bıraktı. Buradan hepsine sonsuz teşekkürlerimi gönderiyorum.
Gezi Pastanesi |
Cemilzade |
SAFFET EMRE TONGUÇ İLE
PASTACILIK TARİHİ ÜZERİNE KISA NOTLAR
- Neolitik kalıntılar ilk pastaların öğütülmüş, ıslatılmış ve sıkıştırılmış tahıllardan yapıldığını gösteriyor. Arkeologlar muhtemelen sonrasında sıcak taşların üzerinde pişirildiğini düşünüyor. Günümüzdeki tahıllı bisküviler gibi düşünebiliriz.
- Yunanlılar pastalara “düz/flat” anlamına gelen “plakous” adını verirlermiş. Pastalar genellikle yemiş ve bal karışımından yapılırmış.
- Törenlerde pasta yenmesi Antik çağlardaki dinsel ritüellere dayanıyor. Keklerin şekilleri ise genellikle yuvarlak olurmuş. Nedeni dinsel sebepler; ay ve güneşin dönemsel şekillerini yansıtması ile bağlantılı.
- Ayrıca yuvarlak şekil,yaşamın döngüsel doğasını sembolize edermiş.
- Ortaçağ İngiltere’sinden kalan kaynaklarda geçen pastalar, bugün bildiğimiz anlamdaki pastadan uzak daha geleneksel unlu tatlı tarifleri.
- Pastacılığın bugünkü haline dönüşümündeki devrim, krem şantinin keşfedilmesiyle yaşanmış. Tarih 18. yüzyıl başları. Ünlü Fransız Pasta Şefi Caremele, birçok yeni krema ve tatlandırıcı geliştirerek pastacılıkta dönüşümün baş aktörlerinden olmuş.
- 19. yüzyıl ise sanayi devrimi ile birlikte gelişen teknoloji sayesinde pişirme metodlarının geliştiği dönemi başlatmış. Demir yollarının kurulmasıyla ve seri üretimin başlamasıyla, pasta malzemeleri daha ucuz ve kolay ulaşılabilir hale gelmiş ve sektör olarak gelişmiş.
- 1835 yılında kabartma tozu üretilerek satışa sunulmuş.
- Fransa’da pastacılığın yayılmasına Fransız İhtilali neden olmuş. O güne dek kraliyet sarayında ve imtiyazlı ailelerde çalışan pastacılar işlerini kaybettikten sonra geçinmek için ülkenin dört bir yanında pasta imalathaneleri kurmuşlar. Günümüzün butik pastacıları gibi düşünebilirsiniz. Bu dönem, pastacılığın giderek geliştiği ve halk arasında yayıldığı dönem olmuş.
Murat Muhallebicisi |
Savoy Pastanesi |
TÜRKİYE’DE PASTACILIK
- Şeker hem az bulunan hem de dolayısıyla pahalı bir yiyecek olması nedeniyle asırlar boyu sadece seçkinlerin damak tadını şenlendirmiş. Osmanlı’da da gerçek değişmemiş. Halk tatlı yiyecekleri sadece bayram, düğün, sünnet gibi özel günlerde tüketirmiş.
- Osmanlı’da şerbetli tatlıların ağırlıklı olduğu tatlı mutfağı Arap-Fars-Selçuklu karışımı bir mirasın yadigârı. Tatlı yelpazesine pastaların girişi ise 19. Yüzyılın ikinci yarısına rastlıyor.
- 19. yüzyılın ikinci yarısı ve 20. Yüzyıl başında saray mutfağında “Şokolalı Karamel, Frenk Üzümü Pastası, Silezya Köpükleri” gibi Avrupa lezzetleri yer almış.
- İstanbul’da pastacılık iki yolla yayılmış. Biri gayri Müslümler ile İstanbul’a, diğeri de Doğu Karadeniz’den Rusya ve Polonya’ya göç eden nüfusun geri dönüşüyle Anadolu’ya.
- 19. yüzyılda Doğu Karadeniz halkı tarıma elverişli arazilerin azlığı nedeniyle yaşanan ekonomik sıkıntılar 1. Dünya Savaşı’nın getirdiği zorluklarla birleşince göç etmeye başlamış. En çok gidilen şehirler arasında, yakınlığı sebebiyle öncelikle Batum yer almış; Varşova, Petrograt, Tallin, Moskova, Mugilov, Berdiçev, Odessa, Sivastopol, Yalta, Kefe, Ryazan, Kazan, Tiflis, Gence, Rostov, Soçi, Poti de göç edilen yerler arasındaymış.
- Özellikle Hemşin, Çayeli ve Kemalpaşa’dan giden göçmenler artık bir Cumhuriyet’in kurulduğu ülkelerine döndüklerinde, en iyi bildikleri işi yapmak istemişler o da pastacılık. Ankara, İstanbul, İzmir başta olmak üzere birçok kentte birbiri ardına pastaneler açmışlar.
- Bunlar arasında; Kadıköy’de açılan Kars Pastanesi, Ankara’daki Milka ve Flamingo pastaneleri, İzmir Reyhan Pastanesi, Isparta’daki Asya Pastanesi, Bodrum’da 1968 yılında Çamlıhemşinli Yakup Hoştan tarafından Girit muhacirinden devralınan fırının yerine açılan Yunuslar Karadeniz, Hemşinli pasta ustalarının açtıkları yerler arasında yer alıyor.
- Zaman içinde Batılı tatlı ustalarının teknikleriyle hazırlanan tatlı ve tuzlu hamurlar, pasta, kek ve bisküvi tarifleri, yemek kitapları sayesinde ülkemizde yaygınlaşmış. Cumhuriyet Türkiye’sinin kız enstitüleri de alafranga pastacılık tekniklerinin öğrenilmesini ve uygulanmasını sağlamış.
İSTANBUL’DA PASTACILIK GELENEĞİ
- İmparatorluğun başkenti olan İstanbul, Avrupa etkisiyle Osmanlı mutfağına giren pastacılık ürünlerinin de ilk tadıldığı yermiş doğal olarak. İstanbullular bisküvi, tart, pasta, mereng, krema, puding, şarlot gibi o dönem için “alafranga” olarak nitelendirilen tatlıları ilk kez Pera’da açılan pastaneler aracılığıyla tanımış.
- Bu pastaneler aynı zamanda Osmanlı’daki batılılaşma hareketlerinin de bir parçası olmuş. Çünkü o güne kadar pastane – kafe kavramı geçerli değilmiş; tatlılar, hamur işleri ya da bunlara ilişkin malzemeler fırınlardan, börekçilerden, lokumculardan ya da baklavacılardan alınırmış.
- Pera’da bulunan en eski pastanelerden biri Osmanlı sarayına da hizmet veren Mösyö Vallaury’nin dükkânıymış. Vallaury’nin şık dükkânında Paris’ten getirtilen kutularda çikolata drajeleri, şekerlemeler, bonbonlar ve özel sipariş üzerine pasta ve pötifurlar satılırmış.
- Pâtisserie Lebon, dönemin bir diğer meşhur pastanesiymiş. Vallaury’nin yanında çalışan M. Lebon tarafından açılan pastane, hem kafe hem de restoranmış.
- Mullatier, Tokatlıyan Oteli’nin pastanesi, Markiz, Nisuaz, Baltzer, dönemin meşhur pastanelerinden sadece birkaçı.
- Pastanelerde sunulan ürünler Fransız pasta sanatını yansıtırmış.
- İstanbul’a Avrupalılar tarafından tanıtılan pastane kültürünün yaşatılmasını daha sonra gayrimüslim Osmanlı tebaası ve Bolşevik devriminden kaçarak İstanbul’a sığınan Beyaz Ruslar’la, Balkanlar’dan göç eden Yugoslav ve Arnavutlar devralmış.
- Geçmişin damak tadını günümüzde devam ettiren en eski İstanbul pastanelerinden biri olan Baylan, Arnavutluk’tan göç eden Filip Lenas tarafından kurulmuş. Mullatier’in yanında çalışmaya başlayan Lenas, ilk dükkânını 1923 yılında Loryan adıyla Beyoğlu’nda açmıştı. Baylan ilk pastane değil ama kuruluşundan bu yana aralıksız hizmet veren ülkemizin en eski pastanelerinden biri.
PASTACILIK HİKAYELERİ
- Baylan Pastanesi yakın dönem kültür dünyamıza “Baylancılar Akımı”nın tanımının girmesine neden olmuş. Pastanenin artık ne yazık ki açık olmayan Beyoğlu Şubesi özellikle 1950-60’lı yıllarda çok sayıda edebiyatçı ve sanatçının buluşma noktasıymış. Bu isimler arasında Atilla İlhan, Oktay Akbal, Behçet Necatigil, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Haldun Taner, Cemal Süreyya, Peyami Safa, Orhan Kemal gibi isimler yer alırmış.
- Edebiyatımızdaki sosyal-realist akımın parçası olan yazarların pastanenin müdavimleri arasında yer alması ve burada yapılan fikir toplantıları, “Baylancılar Akımı” isminin doğmasına neden olmuş.
- Rusya’da pastacılık yapan Hemşinliler işi o kadar iyi öğrenmiş ve titiz çalışmışlar ki onların dükkânlarıyla rekabet edemeyen bazı Rus fırıncılar iflas etmiş. Hemşinliler akıllı davranarak özellikle burjuva sınıfıyla ilişki kurmuşlar. Önce Rusça öğrenmeye çalışmışlar. Bunun için de bol bol gazete okurlarmış. Dolayısıyla hem dünyadaki gelişmelere hakim hale gelirlermiş hem de Avrupa’yı tanıyabilmişler. Birçoğu sadece pastacılık öğrenmekle kalmamış resmi görev de almış; memurluk, kooperatifçilik gibi işler yapmış.
- Çamlıhemşin’de Mayıs ayında, bu yıl 2. Kez Uluslararası Pastacılar Festivali düzenlendi.